millet olarak edebiyat ve sanat söz konusu oldugunda genellikle
kategorize etmeye karşıyızdır. yazarları ya da yapıtları böylesi
sınıflamalara tabi tutmanın gereksizliğinden yakınıp, yazarına kaba
tabiriyle "artist" damgası yapıştırırız. böylesi kategorize çalışmalarında
ortaya çıkan bir başka sorun da beğeniye saygı üzerinedir. "göreceli"
olarak nitelendirdiğimiz beğeni farkı bu tip çalışmalarda ilk dikkat
edilmesi gereken husustur. bu tip sınıflamalar yazarını bağlayan bir
durumdur. okura düşen tek şey saygı göstermesi gerektiğidir. burada
önemli olan, edilgen
durumdaki okuyucunun etkene gösterdiği tepkinin biçimi ve boyutudur.
zira bilindiği gibi bu tip kategorize çalışmaları yazarına bir şey
kazandırmaz ama edilgen okur yeni fikirler ve bilgiler kazanabilir.
asıl
konumuza gelecek olursak iş biraz daha güçleşir. aslında en iyi on
romancıyı seçmenin belli bir altyapı gerektirdiğine inanmıyorum. böylesi
kültürel bir altyapının türkiyede bile oldukça az sayıdaki kişide
olması hafifletici bir sebep olsa gerek. üstelik netice itibariyle
yapılacak her seçim kişisel olacaktır. yani o listeyi sevdiğiniz
yazarlar oluşturur. dolayısıyla da ben de kişisel bir seçim sunuyorum:
1 - dostoyevski
: bence hiç kuşkusuz en iyi romancı dostoyevski'dir. hem yazarlarin hem
elestirmenlerin hem de okurlarin favorisidir dostoyevski. teknik acidan
kusurlari mevcut. ama romanlarinin psikilojik derinligi bu kusurlari
unutturuyor. suç ve cezanın efsanevi karakteri raskolnikov'un işlediği
cinayet sonrasındaki psikolojisi sanırım hala hepimizin hatırındadır.
dünyanın en iyi romanları listelerinde en üst sıralarında suç ve ceza , karamazof kardeşler , budala
gibi romanların olması tesadüf olmasa gerek. ayrıca hiç bir yazar 20.
yüzyıla dostoyevski kadar etki edememiştir. ölümünün ardından yaklaşık
130 yıl geçmesine rağmen o hala en iyi romancı benim gözümde.
2- tolstoy: tolstoy teknik açıdan modern romanın en büyük öncüsüdür bence. romanları adeta kusursuz bir yapıya sahiptir. ne balzac gibi detaylarda aşırıya kaçar, ne james joyce gibi okuru zorlar, ne de dickens gibi kendini tekrar eder. ama dostoyevski kadar da büyüleyici ve sürükleyici değildir. anna karenina ve savaş ve barış birçok eleştirmenin gözünde dünyanın en iyi romanlarıdır.
3- james joyce
: roman sanatının bu gelmiş geçmiş en büyük devrimcisi hakkında
söylenecek pek fazla şey yok. romanları tekniğin en üstün örnekleridir
hiç kuşkusuz. ancak okunmasindaki zorluklar, kurgusunun ve dilinin
agirligi onu dostoyevski ve tolstoy'un gerisinde birakiyor.
ulysses
gibi bir romanı yazarak 19. yüzyıl roman anlayışına ve katı realizme
son veren ve yeni bir roman anlayışını başlatan joyce, daha sonra finnegans wake
adında anlaşılması ve başka bir dile çevrilmesi imkansız bir roman
yazmıştır. üstelik neden bu kadar zor bir roman yazmayı denediniz diye
soranlara da " 300 yıl boyunca tartışılsın" diyecektir.
4- marcel proust : genç yaşında ölen bu dahi yazar, sadece kayıp zamanın izinde
adlı yedi ciltlik uzun soluklu tek romanıyla dünya edebiyat tarihinin
en iyi yazarları arasına girmeye hak kazanıyor bence. teknik açıdan
kusursuz, üslubu mükemmel olan roman, sadece yüzyılımızın değil tüm
zamanların en iyi birkaç romanından biridir. ayrica onun dönemine kadar
kimse fransız burjuvazisini balzac
kadar iyi anlatabilecek birinin çıkabileceğine inanmıyordu. oysa
proust, paris sosyetesini öyle gerçekçi bir şekilde anlattı ki roman
yayınlandıktan sonra, romanda kendilerinin eleştirildiğini düşünen o
dönemin oldukça önemli isimleri proust ile kavgaya varacak denli
yazışmalarda bulundular.
5- franz kafka
: apayrı bir dünyası
vardır onun. okur, bir kere kafka'ya başladı mı tüm yapıtlarını okumadan
elinden kurtulamaz. tüm yapıtlarını bitirdiğinde ise bambaşka bir
kimliğe bürüneceğine hiç şüphe yoktur. en farklı, en sıradışı ve
dostoyevski'den sonra en etkili yazardir kafka. ancak yine de zaaflari
coktur. romanları hiç kuşkusuz en özgün romanlardır; belki bu nedenle
öldükten sonra anlaşılmıştır. ancak bu romanlar bütünlükten yoksundur. dava, şato
gibi iki önemli romanını tamamlayamamıştır. üstelik karalama defterleri
çoktur ve hepsi de yayınlanmıştır defalarca. dolayısıyla , böyle
ardında herşeyi yarım yamalak bırakmasından hareketle disiplinsiz bir
yazar olarak da görebiliriz onu.
6- honore de balzac
: karakter yaratmadaki ustalığı ve üretkenliği onu listeye sokmaya
yetecektir. ama betimlemelerdeki aşırılığı onu gerçekçilikten ve
samimilikten uzaklaştırıyor bence. her ne kadar realist olarak
nitelendirilse de yapıtları adeta yeşilçam filmlerini andırır.
kahramanlar ya erol taş gibi çok kötüdür ya da hulusi kentmen gibi çok iyidir, ortası yoktur. insanlık komedyası
adı altında topladıgı romanların sayısı sekseni geçer. yani oldukça
üretken bir yazardır. dolayısıyla da bundan özensiz yazdığı sonucunu da
çıkarabilir. zira genç denebilecek yaşta (51) ölmüştür.
7- gustav flaubert : ülkemizde genellikle ilk romanı madame bovary ile tanınmasına rağmen dilimize cemal süreya'nın çevirdiği duygusal eğitim adlı romanını başyapıtı kabul edenlerin sayısı hiç de az değildir edebiyat dünyasında. flaubert genellikle james joyce
ile birlikte en disiplinli yazar olarak anılır. her bir romanı için en
az beş yıl çalışmış, en iyi şeklini bulana kadar uğraşmıştır. üstelik
bir akımı bitirip yeni bir akım yaratacak kadar etkili olan istisnai
yazarlardan biridir. zira bilindiği gibi madame bovary romantizmi
bitirirken realizmi ortaya çıkarmıştır.
8- charles dickens : belki ingilizce yazan en iyi yazar unvanını james joyce'a
kaptırdı ancak o hala ingilizlerin en çok sevdiği ve en çok okuduğu
yazar. yirminci yüzyıl edebiyatı üstünde fazla bir etkisi yoktur.
üstelik yaşadığı dönemde romanlar gazetelerde tefrika olarak
yayınlandığından ve yazarlar kelime başı para kazandıklarından dolayı
dickens'da yinelenmis cumleler ve benzer olaylara rastlamak hiç de zor
değil. dolayısıyla da romanlarını para uğruna uzattığı görülür. ancak
yine de onun romanlarındaki sıcaklık, samimilik hiç bir yazarda yoktur.
üstelik londra'yı da hala en iyi anlatan yazardır.
9- thomas mann
: kanımca hiç bir yazar thomas mann kadar çok sayıda büyük roman
yazabilme onuruna erişememiştir. almanların bu en büyük yazarı ardında, buyulu dag , buddenbrook ailesi, yusuf ile kardesleri, doktor faustus, venedikte olum , lotte weimarda
gibi başyapıtlar bıraktı ancak o çağdaşı yazarlara göre biraz daha
klasik tarzda bir yazardir. dolayisiyla asla joyce, proust ve kafka
kadar etkili olamamistir.
10- william faulkner
: nobel edebiyat ödülü almasına rağmen değeri daha sonra anlaşılan
yazarlardan biridir faulkner. bunun en büyük nedeni yapıtlarının zor
anlaşılmasıdır. bilinçakımı tekniğinin en uç örneklerini oluşturan
romanlarını anlayabilmek zahmet gerektirdiğinden okurlar tarafından pek
tutulmaz. oysa o yazarların ve eleştirmenlerin gözünde açık ara en iyi
amerikalı yazardır. türkiye'de de pek okunmayan/anlaşılmayan yazarın bir
iki istisna hariç en önemli romanları doksanlarda türkçeye çevrildi.
zaten john steinbeck ernest hemingway , jack london
, gibi yazarların tüm romanları daha yetmişlerin başında türkçeye
çevrildiğini düşününce faulkner gibi bir yazarın 2000leri bitirdiğimiz
halde hala tüm yapıtlarının çevrilmemesi kanımca trajik bir durumdur
ülkemiz adına.
10 -cervantes
: genellikle ispanyolca konuşulan ülkelerin en iyi yazarı, modern
romanın kurucusu ve hatta kimi eleştirmenlerce hala en büyük romancı
gözüyle bakılan cervantes'in birçok romanı olmasına rağmen don kişot
dışında pek de ciddiye alınan bir yapıtı yoktur. her ne kadar dilimize
diğer yapıtları da çevrilmiş olsa da yapıt romancının önüne geçiyorsa
yazarın yeteneği tartışmaya açık demektir. ama buna rağmen don kişot
gibi bir romanın yazarını listeye almamak da listenin geçerliliğini
sorgulatabilir. hiç kuşkusuz hala en önemli romandır don kişot. sadece
bunun için bile olsa bu listeye girmeyi hak ediyor cervantes..
10-stendhal : fransız romanının bu efsanevi ismi, kırmızı ve siyah, parma manastırı
gibi başyapıtların sahibi stendhal genellikle realizmin zirvelerinden
biri sayılır. yaşadıgı dönemde (balzac dışında) eleştirmenlerden ve
okurlardan pek takdir görmese de , kendisi zaten öldükten çok sonra
anlaşılacagını belirtmişti. nitekim 19. yüzyılın sonunda yeniden
keşfedildi ve bir anda dünya romanının kilometre taşlarından biri kabul
edildi. özellikle reailstler tarafından baştacı edildi ve "roman, yol
boyunca gezdirilen bir aynadır" sözü akımın sloganı kabul edildi.
10 -gabriel garcia marquez
: "yaşayan en büyük yazar" ünvanlı marquez'i listeye almakta açıkçası
biraz çekindim. zira bir yazarın degeri öldükten çok sonra yapıtları
hala okunabiliyorsa anlaşılabilir. nitekim döneminin faulkner, thomas mann , samuel beckett gibi yazarları olmasına ragmen en iyi yazarı, en çok satanı olarak kabul gören cronin sadece 40 yılda unutulup gitti. dolayısıyla 2050lerdeki durum marquez'in ebediliğini belirleyecek gibi duruyor. ama yüzyıllık yalnızlık, kolera günlerinde aşk, kırmızı pazartesi
gibi romanların yazarı bence hiç kuşkusuz şimdiden efsaneler arasına
girmeyi garantilemiştir. kanımca tüm zamanların en iyi birkaç romanından
biri olan yüzyıllık yalnızlık romanın gidişatını büyük ölçüde
değiştirmiş bir romandır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder